DEDİKODU (GIYBET) HARAMDIR

DEDİKODU (GIYBET) HARAMDIR

 

Yüce Allah buyuruyor:
Bazınız bazınızı arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten
hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! llah’tan korkun (birbirinizi çekiştirmeyin). Kuşkusuz
Allah tevbeleri kabul edendir, çok merhametlidir. (Hucûrat - 12)
Aynı toprak maddelerinden (elementlerden) yaratılan ve ölünce çürüyüp tekrar aynı toprak
maddelerine dönüşecek olan insanın, Geçici dünya hayâtında kendini farklı konumda görüp
başkalarını aşağılaması ve arkalarından çekiştirip dedikodu yapması gerçekten akıl, mantık
ve insanlıkla bağdaşmayan bir davranıştır. Bu nedenle Yüce Allah “Bazınız bazınızı arkasından
çekiştirmesin” emri ile dedikodu yapmayı yasaklıyor ve “Sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini
yemekten hoşlanır mı?” sorusunu yönelterek, dedikodu yapmanın, ölmüş bir insanın etini yemek
gibi tiksindirici bir şey olduğunu vurguluyor.
 
Dedikodu nedir?
Peygamberimiz (s.a.v.) “Gıybet (dedikodu) nedir bilir misiniz?” buyurdu.
(Sahabeler) “Allah ve Resûlü daha iyi bilir” dediler.
Peygamberimiz: “Gıybet din kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle (arkasından) anmaktır” buyurdu.
“Söylediğim şey eğer onda varsa, ne dersiniz?” denildi.
Peygamberimiz: “Eğer söylediğin (eleştirdiğin) şey onda varsa, gıybet ettin. Eğer söylediğin şey
onda yoksa o zaman bühtan (iftira) ettin” buyurdu. (Müslim)
Bir kimseyi arkasından çekiştirenlere “dedikodu yapmayın!” denildiği zaman genelde, “hayır!
Biz dedikodu yapmıyoruz, gerçekleri söylüyoruz” diye kendilerini savunurlar. 
Ancak Peygamberimiz (s.a.v.): “Eğer söylediğin şey onda varsa yani gerçekse, gıybet ettin.
Eğer söylediğin şey (ayıp, kusur) onda yoksa o zaman bühtan (iftira) ettin” buyuruyor.
 
Âişe radıyallahü anha diyor ki:
(Bir gün) “Ya Resûlallah! Safiyye’nin şöyle şöyle (yani kısa boylu) oluşu sana yeter.” dedim.
Peygamberimiz (s.a.v.): “Ya Âişe! Öyle bir söz söyledin (gıybet yaptın) ki, eğer bu söz denize
karışsa, onun suyunu bozar” buyurdu. (Ebû Dâvûd - Tirmizî)
Hz. Âişe’nin Hz. Safiyye hakkında sadece “o kısa boylu” diye söz etmesi, dedikodu kapsamına
girdiğine ve çok tehlikeli kimyasal atıklar gibi bir denizin suyunu kirletecek boyutlarda olduğuna
göre, Allah’tan korkalım ve her çeşit dedikodudan titizlikle kaçınalım.
Günümüzde çıplaklık ve dedikodu yapmanın günah olduğu âdeta unutuldu ve ne yazık ki toplumun
bütün kesimlerinde korkunç boyutlara ulaştı. Özellikle en takvâ ve en bilinçli hanımlar bile bir araya
geldiklerinde, dedikodusuz sohbet yapamıyor ve farkında olmadan iğrenç, tiksindirici dedikodu
bataklığına dalıyorlar.
İhramlı bir müslüman Mekke, Medine, Mina ve Arafat gibi kutsal topraklarda rakı, şarap içmeye
kalkışsa, görenler hemen tepki gösterir ve ona engel olmaya çalışırlar.
Ne yazık ki o mübarek kutsal topraklarda dedikodu yapanlara hiç kimse tepki göstermiyor, hatta
bazıları can kulağı ile dinleyip onların suçuna ortak bile oluyor.
Bir de grupsal dedikodular vardır. Gerçekte karınca kararınca her biri İslâm için çalışan gruplardan
bazıları, sadece grupsal taassuptan kaynaklanan nedenlerle birbirinin aleyhinde dedikodu yaparak
kaş yapayım derken göz çıkarıyor ve İslâm kardeşliğinin temeline dinamit koyuyorlar.
 
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Sizden biriniz kendisi için istediği bir şeyi diğer kardeşleri için de istemedikçe, (tam ve gerçek)
mü’min olamaz. (Buhârî - Müslim)
Din kardeşliği, önceki peygamberlere îman edenleri, Berzah (kabir) âlemindekileri ve yeryüzündeki
bütün müslümanları içine alan çok geniş kapsamlı evrensel bir kardeşliktir. Bu geniş kapsamlı
evrensel kardeşliği grupsal kardeşlik ile sınırlamaya kalkışmak ve kendi grubuna dâhil olmayanları
yermeye kalkışmak, İslâm birliği açısından çok tehlikeli ve haramdır.
 
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim (bir din) kardeşinin namus ve onurunu, onun dedikodusunu yapanlara karşı savunursa,
Allah da o kimseyi kıyâmet günü cehennemden korur. (Tirmizî)
Gerçek müslüman kendisi gıybet yapmadığı gibi, din kardeşlerinin aleyhinde yapılan dedikodulara
da engel olmaya çalışsa ve onları savunsa, kıyâmet gününde Allah da onu cehennemden korur.
 
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Miraca çıkarıldığımda, (cehennemde) bakır tırnakları ile yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan bir
topluluğun yanından geçtim. “Ya Cebrâil, bunlar kimlerdir?” diye sordum. (Cebrâil): “Bunlar
(dedikodu yapıp) insanların etlerini yiyenler ve onurları ile oynayanlardır” dedi. (Ebû Dâvûd)
Âhiret âleminde her suçun cezası misli ile olacağından, dünyada dedikodu yapıp insanların
onurunu tırmalayanlar, İlâhi adâletin gereği cehennemde yüzlerini, göğüslerini tırmalayıp
kazıyacaklar ve suçlarının cezasını aynı misli ile çekecekler.
 
Dedikodu tevbe ile af olur mu?
İnsan dünyada ve can bedende iken, af olmayan bir günah yoktur. Yeter ki kul cân-ı gönülden
tevbe etsin ve gereken şartları yerine getirsin.
Dedikodu yapmak hem Allah’a isyan hem de kul hakkına tecavüz olduğu için dedikodu
yapanların öncelikle tevbe edip Allah’tan af dilemeleri ve sonra dedikodusunu yaptıkları
kimselerden helâllık almaları gerekmektedir.
Dedikodusunu yaptığı kimselerden özür dileyip helâllık istemek, özellikle onurlu kimseler için
biraz güçtür ama cehennemde yanmak ve bakır tırnakları ile yüzünü, göğsünü tırmalayıp kazımak
kuşkusuz çok daha güçtür.
 
Dünyada tevbe edip helâllik alanlar, âhirette azaptan kurtulur mu?
Tevbe, geçmiş günahların silinmesi ve yok sayılması demektir. Günahlar silinip yok sayılınca yani
suç olmayınca, tabii ki ceza da olmaz. Dedikodusu yapılan kimseler ölmüş ya da onlara ulaşılması
çok güç ise, Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Dedikodunun, keffâreti onun (dedikodusunu yaptığın kişi) için çok istiğfar etmendir. (Menâvi)
Yani “Allahümmağfir lî ve limen iğtebtühü”. Anlamı: “Allahım! Beni de ve dedikodusunu yaptığım
kişiyi de af eyle” diye, bunu çok okumalı ve onların adına sadaka da vermelidir.
Ancak!... Her şeyin istisnası (ayrıcalığı) olduğu gibi gıybet etmenin de istisnası olduğundan, bazı
kişilerin gıybetini yapmak günah değil, hatta sevap olabilir. 
 
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim yüzünden hayâ perdesini atarsa, onun gıybetini yapmak günah değildir. (Beyhaki)
Yüzünden hayâ perdesini atanlara yani utanmadan, sıkılmadan açıkça günah işleyenlere fâsık denir.
Fâsıkların gizlice yaptıkları günahları araştırmak ve başkalarına söylemek doğru değildir ama açıkça
içki içenleri, kumar oynayanları, zina yapanları, faiz alıp verenleri ve dışarıda açık saçık gezen kadınları
bu davranışlarından dolayı gıybet etmek günah değil, mübahtır.
Hırsız, dolandırıcı ve cinsel sapık gibi kişilerden müslümanlara zarar gelmesini önlemek için onların
gıybetini yapmak yani çevre sakinlerine haber vermek günah değil, sevaptır.
İslâm dışı yaşantıları kamuoyunca bilinen art niyetli kimselerin, dînî yayınlarından, internet sitelerinden,
radyo ve televizyon konuşmalarından müslümanların olumsuz etkilenmemesi için onların sapıklığını
açıkça söylemek ve yaşantılarından örnekler vermek günah değil, sevaptır.
Açıkça rüşvet alan, görevini yapmayan, yetkisini kötüye kullanan, müslümanlara baskı ve işkence yapan
görevlileri, yetkili makamlara şikâyet etmek günah değil, sevaptır.
Evlilik konusunda istişare edilen yani bilgisine başvurulan kimsenin, ayrıntılara girmeden bildiklerini
kısaca söylemesi günah değil, sevaptır.
Fâtıma Binti Kays radıyallahu anha diyor ki:
Peygamberimiz (s.a.v.) in yanına geldim. “Ebû’l-Cehm ve Muâviye beniistiyorlar” dedim. Peygamberimiz
(s.a.v.): Muâviye, malı (geliri) olmayan çok fakir bir kişidir (eşine bakamaz). Ebû’l-Cehm ise sopasını
omuzundan indirmez (eşini çok döver) buyurdu. (Buhârî - Müslim - Tirmizî - Nesâî - Ebû Dâvûd)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol