BÜYÜ VE BÜYÜCÜLÜK

BÜYÜ VE BÜYÜCÜLÜK

 

Yüce Allah buyuruyor:
Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar (yahudiler), şeytanların uydurduğu sözlere tabi oldular.
Hayır! Süleyman (büyü yapıp) kâfir olmadı. Ancak şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara büyüyü
ve Bâbil’de Hârût ile Mârût isimli iki meleğe indirileni (ilham edileni) öğretiyorlardı.
Gerçi o iki melek: “Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın ha! (Büyü yapıp da) kâfir olmayın”
demeden hiç kimseye (büyü ilmini) öğretmiyorlardı. Onlar o iki melekten karı ile kocanın arasını
açacak şeyleri öğreniyorlardı. Gerçekte onlar (büyü yapanlar) Allah’ın izni olmadan hiç kimseye
zarar veremezler. (Bakara - 102)
 
Büyü nedir?
Büyünün Arapçası sihirdir. Sihir, gizlice yapılan üstü kapalı ve karmaşık
bir şey demektir. Büyücülük her dönemde insanların ilgisini çeken bir
konu olmuş, özellikle Keldânîler ve Bâbilliler döneminde doruk noktasına
ulaşmıştır.
Yeryüzünde ilk defa kalem ile yazı yazan, rakamlarla matematiksel işlemler
yapan ve ilk defa dikişli elbise giyen Hz. İdris peygamberdi ve ona
mucize olarak gök (astrofizik) ilmi verilmişti.
Belirli vakitlerde belirli yıldızlardan yansıyan ışınların fiziksel, psikolojik
ve ruhsal açıdan insanların üzerindeki etkilerini çok iyi bilen Hz. İdris, kavmini
de uyarıyor ve bu vakitler de ibâdet etmelerini tavsiye ediyordu.
Ne yazık ki Hz. İdris’ten sonra şeytanların teşviki ile bu bilgiler amacından
saptırılıp büyücülüğün alt yapısı oluşturuldu ve yeryüzünde ilk defa
büyücülük olayı başlamış oldu.
Hz. İdris Mezopotamya bölgesinde yaşadığı için büyücülük olayı da
o bölgede başladı ve kısa zamanda yaygınlaşıp korkunç boyutlara ulaştı.
Zamanla iş çığırından çıktı ve insanlar büyücüleri peygamberler gibi algılamaya
ve onları kutsallaştırmaya başlayınca, Yüce Allah o dönemde büyücülüğün merkezi
konumunda olan Bâbil’e, insan şeklinde Hârût ve Mârût adında iki melek gönderdi.
Meleklerin görevi, büyünün gerçeğini anlatıp insanları uyarmak ve büyücülerin
mânevî bir güce sahip olmadığını kanıtlamaktı. Ancak her bilim ve teknoloji gibi
büyücülük ilmi de art niyetli kişiler tarafından kötü amaçla kullanılabileceği için melekeler:
“Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın ha! (büyü yapıp da) kâfir olmayın” demeden
hiç kimseye büyü ilmini öğretmiyorlardı.
 
İnsanlar büyüden etkilenir mi?
İnsanların etkilenmediği bir şey yok ki! Işıktan, karanlıktan, soğuktan, sıcaktan,
havadan, fırtınadan, şimşekten, gök gürlemesinden, güneşten, zehirli gazlardan
ve gıdalardan etkilenen insan doğal olarak büyüden de etkilenir.
Ancak soğuktan, sıcaktan, ışıktan ve karanlıktan herkes aynı derecede
etkilenmediği gibi büyüden de herkes aynı derecede etkilenmez.
Büyü özellikle içe kapanık, aşırı duyarlı ve evhamlı kimseler üzerinde
daha etkili olur ve yapılan büyü doğrultusunda içlerinde bir irâde oluşur.
Büyü en fazla sinir sistemi üzerinde etkili olduğu için irâde güçleri zayıflar,
çabuk kızar, insanlardan nefret eder ve alıngan olurlar.
Ancak soluduğumuz hava, içtiğimiz su ve yediğimiz gıdalarla içimize
giren, çevremizde ve derimizdeki kılların dibinde yuvalanan trilyonlarca zararlı
bakteriler, cinler, şeytanlar, gizli ve açık düşmanlarımız, Allah’ın izni
olmadan bize bir zarar veremedikleri gibi, büyü ve büyücüler de Allah’ın izni
olmadan kesinlikle bir zarar veremezler. Bu nedenle âyet-i kerîmede “Gerçekte
onlar (büyü yapanlar) Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar
veremezler” buyuruluyor.
 
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Farz namazlarının ardından Âyet-el-kürsî’yi okuyan kimse, diğer
namaz vaktine kadar Allah’ın koruması altındadır. (İbni Hacer)
Allah’ın koruması altında olan kimseye cin, şeytan yaklaşamaz ve büyü
yapılsa da zarar veremez.
 
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Âyet-el-kürsî okunan bir eve kırk gün, ne büyücü bir kadın ve ne
büyücü bir erkek giremez. (Ahmed İbni Hanbel)
İhlâs ve samimiyetle Âyet-el-kürsî okunan bir eve kırk gün büyücü kadınlar,
büyücü erkekler giremez ve yaptıkları büyüleri ev halkına hiçbir zarar veremez.
 
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim, Cuma namazından (kadınlar, hastalar öğle namazından) sonra
“Kul hüvalllâhu ahad, Kul eûzü birabbi’l-felâk ve Kul eûzü birabbi’n-nâs’ı
yedişer defa okursa, Allah onu gelecek cumaya kadar her çeşit kötülükler
(cin ve büyücülerin şerrin) den korur. (Menâvî)
Kim, her gece yatarken ve sabah kalktığı zaman Âyet-el-kürsî, Kul
hüvallâhu ahad, Kul eûzü birabbi’l-felâk ve Kul eûzü birabbi’n-nâs’ı birer
defa okuyup avucuna üfler ve sonra ellerini bedenine sürerse, Allah o kimseyi
cin, şeytan, büyü ve büyücülerin şerrinden korur.
 
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim her sabah (aç karnına) yedi tane acve hurması yerse, o gün o
kişiye ne zehir ne de büyü zarar veremez. (Buhârî)
 
Çağımızda hâlâ büyücüler var mı?
Gerçek büyücüler yok ama sahteleri çook! Eski çağlarda büyücü olmak
isteyenler bir büyücü ustanın yanında yıllarca çırak olarak çalışır ve ustası
icazet (diploma) verince, o da büyücülüğe başlardı. Ancak zamanla büyücülük
mesleği önemini yitirdi ve usta-çırak ilişkisi de tarihe gömüldü.
Bâbil döneminin ünlü büyücüleri, büyü ile ilgili bazı bilgileri çivi yazısı
denilen nokta, çizgi ve geometrik şekillerden oluşan bir yazı sistemi ile derilere,
taşlara ve kemiklere yazmışlar ama, Sonradan gelenler bu karmaşık ve silik yazıları
birbirinden kopyalarken,gerçekle hiç ilgisi olmayan farklı şekiller ortaya çıkmış ve zamanla
onlar da kaybolunca büyücülük mesleği de günahları ile birlikte tarihin karanlıklarına gömülmüş.
 
Büyü yapmak ve yaptırmak günah mı?
Büyü yapmak ve yaptırmak, en büyük ve en korkunç günahlardan biridir.
Çünkü yahudilerin “Süleyman büyü ile yeryüzüne egemen oldu” iddialarına
karşı Yüce Allah, Süleyman büyü yapmadı yerine “Süleyman kâfir olmadı” buyurarak,
Büyü yapmanın kâfirlikle eş anlamda olduğunu ayrıca “Şeytanlar kâfir oldular,
çünkü onlar insanlara büyü yapmasını öğretiyorlardı” buyurarak, büyü yapanların
ve yaptıranların şeytanlarla aynı konumda olduğunu vurgulamıştır.
 
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
“Helâk edici yedi günahtan kaçının.”
(Sahabeler):“Ya Resûlallah! Bunlar nelerdir?” dediler.
Peygamberimiz buyurdu:
“Allah’a şirk (ortak) koşmak, sihir (büyü) yapmak, Allah haram kıldığı
halde, haksız yere bir kimseyi öldürme, fâiz yemek, yetim malını yemek,
savaş alanından (din düşmanlarından) kaçmak, evli, namuslu ve kötülüklerden
haberi olmayan kadınlara zina iftira etmek. (Buhârî - Müslim - Nesâî)
Bu hadis-i şerîfte de büyü yapanın ve yaptıranın, Allah’a şirk koşmak
(müşrik olmak) ile haksız yere bir kimseyi öldürmek (katil olmak) gibi iki
korkunç günah arasında olduğu vurgulanmıştır.
 
Bakıcı, cinci ve büyücülere gitmek günah mı?
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Bir kimse arrâfa ya da kâhine gitse ve onun sözlerine (inanıp)
onay verse, (Hz.) Muhammed’e indirileni (Kur’an’ı) inkâr etmiş olur.
(Hâkim - Beyhâkî - Ahmed İbni Hanbel)
Çalınan, kaybolan gizli şeyleri bildiğini iddia eden yalancılara arrâf ve
gelecekten haber veren sapıklara (falcılara) kâhin denir.
Günümüzde bakıcı, cinci ve büyücü adı altında pek çok sapık dolandırıcılar
türedi. Canı sıkılan, gönlü daralan, eşi ile tartışan, işi bozulan, arabası
çalınan, altını, parası, değerli eşyası kaybolan, evlenemeyen, çocuğu
olmayan ve iş bulamayanlar, bu sapıkların kapısında sürüm sürüm sürünmekte
ve acımasızca sömürülmektedirler.
Özellikle zavallı hanımlar, çocuklarının harçlığına varıncaya kadar ellerindeki bütün
paraları götürüp o sapıklara yedirirler, sonra da kaynanam, görümcem bana büyü
yapmış diye asık suratları ile eve dönerler.
 
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim kâhine (bakıcıya) gidip bir şey sorsa, kırk gün tevbesi kabul olmaz.
Eğer bakıcının sözüne (inanıp) onay verse, küfre gider (dinden çıkar, kâfir olur). (Taberânî)
Ehl-i sünnetin temel inanç ilkelerinden biri de gayb-ı (gizli şeyleri) sadece Allah bilir.
Bakıcı denilen sapıklara gidip bir şey sormak haram, onlarınsözüne inanmak ise küfürdür
yani îmanı giderir. Bu nedenle bakıcılara gidenlerin derhal tevbe etmeleri, onların sözüne
inanların ise tevbeden sonra îmanlarını ve nikâhlarını da tazelemeleri gerekir.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol