ADEM ALEYHİSSELAM

ADEM ALEYHİSSELAM

Yüce Allah buyuruyor:

Hani Rabbin meleklere; ben yeryüzünde bir halife (Âdem’i) yaratacağım dediği zaman, melekler: Biz seni hamd ile tesbih ve takdis ederken, orada (yeryüzünde) fesat çıkaracak ve kan dökecek bir varlık mı yaratacaksın? Dediler. (Allah) “sizin bilmediğiniz şeyleri ancak ben bilirim” buyurdu. (Bakara - 30)

Madde âlemindeki denge-düzenin gereği, yeryüzündeki toprak maddelerinden (belirli elementlerden) yaratılan hayvanlar, sürekli birbirine saldırıyor ve aralarında boğuşuyorlardı. Hz. Âdem’in de aynı maddelerden (elementlerden) yaratılacağını kıyas yolu ile bilen melekler, Aynı maddelerden yaratılacak olan Âdem’in (neslinin) de birbirlerine saldırıp kan dökmelerinden ve yeryüzünde fesat çıkarıp Allah’ın gazabına uğramalarından korktukları için, “Biz seni hamd ile tesbih ve takdis (zikir) ederken, yeryüzünde birbiriyle boğuşup fesat çıkaracak ve kan dökecek bir varlık mı yaratacaksın? “ diye hikmetini öğrenmek istediler. Yüce Allah bu görüşlerinden dolayı melekleri kınamadı. Çünkü insanların içinden gerçekten çok zalimler çıkacak ve bunlar yeryüzünde fesat çıkarıp çok kan dökeceklerdi ama, Meleklerin bilmediği bir şey vardı. Bu nedenle Yüce Allah, “sizin bilmediğiniz şeyleri ancak ben bilirim” buyurdu.

Peki, meleklerin bilmediği şeyler nelerdi?

Melekler, Yüce Allah’ın madde âlemi için koymuş olduğu çekim, denge, fizik, kimya ve biyoloji gibi kanunları ve bu kanunlar doğrultusunda ölü atomların canlı hücrelere ve hayvansal edenlerde nefis denilen korkunç bir güce nasıl dönüştüğünü çok iyi biliyorlardı. Ancak ruh, İlâhi bir sır olduğu için, melekler Hz. Âdem’in ruhsal yönünü yani gerçek kimliğini bilmiyorlardı. Bu nedenle ictihadlarında yanılgıya düşmüş ve Hz. Âdem’i (insanları) hayvanlarla eşit konumda algılamışlardı. İşte Yüce Allah meleklere “sizin bilmediğiniz şeyleri ancak ben bilirim” derken, Hz. Âdem’in ruhsal kimliğine vurgu yapıyordu. Çünkü Hz. Âdem’in ruhsal kimliğinden yani ruhları nefisleri üzerine Üstünlük sağlayacak olan neslinden nice peygamberler, sıddıklar, şehitler, evliyalar, âşıklar ve sâlih mü’minler çıkacak ve onlar o güzelim cennetin adayı olacaktı. Kuşkusuz Allah cenneti boşuna yaratmamıştı ki!..

Hz. Âdem’in yaratılışı Yüce Allah buyuruyor:

Yarattığı her şeyi en güzel (bir şekilde) yaratan Allah, insanın (Âdem’in) yaradılışına da çamurdan başladı. (Secde - 7)

Hz. Âdem’in bedeni melekler gibi bir “OL” emriyle değil, madde âlemindeki kurallar doğrultusunda aşamalı bir şekilde yaratıldı ve Yüce Allah Âdem’in yaradılışını çamurdan (suda çözümlenmiş elementlerden) başlattı. Ancak bu farklı bir çamurdu. Şöyle ki;

Yüce Allah buyuruyor:

Andolsun ki, Biz insanı (Âdem’i) çamurdan süzülmüş bir öz’den yarattık. (Mü’minûn - 12)

Bitki kökleri kendileri için gerekli olan karbon, oksijen, hidrojen, azot ve kalsiyum gibi suda çözümlenmiş elementleri çamurun içinden süzüp aldıkları gibi, Melekler de Hz. Âdem’in bedensel yapısı için gerekli olan elementleri çamurun içinden süzüp aldılar ve Hz. Âdem’in, “min sülâletin min tıyn” aşaması tamamlandı.

Yüce Allah buyuruyor:

Gerçekten Biz onları (babaları Âdem’i) yapışkan bir çamurdan yarattık. (Sâffât - 11)

Hz. Âdem’in çamurun özünden alınan elementleri güneş enerjisi, ayın, yıldızların şuaları ve havadaki gazların etkisiyle yapışkan bir maddeye dönüştü ve Hz. Âdem’in min tıynin lâzib aşaması da tamamlandı.

Yüce Allah buyuruyor:

O’nu (iç ve dış organlarını) düzenlediğim ve içine de (hayat veren) ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen secdeye kapanın. (Sâd - 72)

Anatomisi, iç ve dış organları düzenlenen ve çok güzel bir insan şekline dönüştürülen Hz. Âdem’in cansız bedeni kupkuru bir çamur halinde yerde yatıyordu. Yüce Allah İlâhi bir sır olan emrindeki hayat veren ruhtan üfleyince, Düğmesine basılan tam otomatik bir makine gibi bütün organları ve sistemleri çalışmaya başladı ve Hz. Âdem canlı, akıllı bir varlık olarak ayağa kalktı, “Ehamdülillâh” dedi.

Hz. Âdem’in eşinin yaratılması

Yüce Allah buyuruyor:

Ey insanlar! Rabbinizden korkun (günah işlemeyin), çünkü sizi bir tek nefisten (Âdem’den) yarattı ve O’ndan (Âdem’den) eşini yarattı. (Nisâ - 1)

Hz. Âdem erkekti ve evrende tek insandı. Ancak diğer varlıklarla uyum sağlayamadığı için garipti, yalnızdı ve mutsuzdu. Cennette uyku olmadığı halde bir gün derin bir uykuya dalmış, uyuyordu. Yüce Allah’ın emri ile melekler, bıçaksız, ağrısız ve kansız bir operasyonla kaburga kemiklerinden birini alıp çıkardılar. Küçücük üreme hücrelerinden insan, fil ve balina gibi varlıkları yaratan Allah, Hz. Âdem’in kaburga kemiğindeki milyarlarca hücreden Hz. Havva’yı yarattı ve Hz. Âdem mutlu oldu. Hz. Âdem ve eşi cennette

Yüce Allah buyuruyor:

Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin ve dilediğiniz yerde, dilediğiniz nimetleri yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın (meyvesini yemeyin), zalimlerden olursunuz. (A’raf - 19)

Hz. Âdem ile eşi Hz. Havva cennette dünya yılı ile bin yıl kadar yaşadılar, hiç hastalanmadılar, yaşlanmadılar, sürekli genç ve zinde kaldılar. Ancak bir kuşkuları vardı, ölüm! Ah! Ölüm olmasa da sürekli cennette birlikte yaşasalar…

İşte şeytan onların bu tutkularından yararlandı ve “o yasaklanmış ağacın meyvesinden yerseniz, ölümsüz bir hayâta kavuşursunuz” diye yemin ederek onları aldattı. Ne yazık ki ikisi de o yasaklanmış ağacın meyvesini tattıkları anda cennet giysileri açılıp edep yerleri meydana çıktı ve

Yüce Allah buyurdu:

Ben size o ağacı yasaklamadım mı? Ve şeytan size apaçık bir düşmandır demedim mi? diye nida etti (seslendi). (A’raf - 22)

Artık iş işten geçmiş ve o mutlu günleri hayâl olmuştu. Korkularından tir tir titreyerek ve kendilerini kınayarak, Ey bizim Rabbimiz! Biz nefislerimize zulmettik (kendimize yazık ettik). Eğer Sen bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, en büyük zarara uğrayanlardan oluruz dediler. (A’raf - 23)

Yüce Allah buyurdu:

Bazınız, bazınıza düşman olarak (yeryüzüne) inin, sizin için yeryüzünde belirli bir zamana (kıyâmete) kadar yerleşim yerleri ve yararlanacağınız nimetler vardır. (A’raf - 24)

Hz. Âdem Hindistan’ın güneyindeki Serendib’e (Seylan’a) ve Hz. Havva’da Cidde’ye indirildi ve o güzelim cennete kıyasla zindan hayatları başladı. Yıllarca ağlayıp yalvardılar ve pişman olup cân-ı gönülden tevbeler ettiler.

Sonuçta Yüce Allah tevbelerini kabul edip onları bağışladı ve birbirine kavuşturdu. Hz. Âdem dünyada bin yıl kadar yaşadı ve sürekli cennet hasreti ile yandı. Sağlığında evlâtlarının ve torunlarının sayısı kırk bini aştı ve yeryüzünde köyler, kasabalar kuruldu. Hz. Âdem ölümüne on gün kala hastalandı ve bir cuma günü Hz. Azrâil gelip tatlı canını aldı. Cenazesini melekler üç defa su ile yıkadılar, kefenleyip namazını kıldılar ve defnettikten sonra evlâtlarına, “Ey Âdemoğulları! Siz de ölülerinize böyle yapınız” dediler.

Hz. Âdem’in oğlu Hz. Şit’e beş vasiyeti!

Sakın dünyaya gönül bağlama. Ben Rabbime değil cennete gönül bağladığım için oradan çıkarıldım ve sürgün olarak dünyaya gönderildim. Sonunu düşünmeden bir iş yapma. Ben sonunu düşünmeden yasaklanmış bir tek meyve yediğim için başıma neler geldi. Kadın sözü ile hemen bir işi yapma. Ben Havva’nın sözü ile o meyveyi yediğim için bak başıma neler geldi. Gönlünün razı olmadığı bir işi yapma. Ben o ağaca yaklaşınca, gönlüm daraldı ve kalbim tir tir titredi ama uyanamadım. İyi kimselere danışmadan bir iş yapma. Eğer ben meleklere danışsaydım o meyveyi yemezdim.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol